5 Kasım 2013 Salı


YORULUYORUZ...

Neden mi? çünkü hayata hep eksik pencerelerden ve kirli camlardan bakıyoruz. çünkü hayatı yaşamak için değil, hayatın bizi yaşatmasını bekliyoruz. Çünkü gitmek yerine bekliyoruz. Çünkü kalkmak yerine yatıyoruz. Çünkü sarılmak ve bırakmamak yerine dönüp uzaklaşıyoruz. Çünkü yardım etmek yerine acımakla yetiniyoruz. Çünkü barış yerine savaşıyoruz. Sevgimize değil çıkarlarımıza sahip çıkıyoruz. Hoşgörü yerine çekişmeyi yakıştırıyoruz kendimize. Hep gülmek istiyoruz doyasıya ağlamak yerine.

Ağlamak deyince "neden ağlayalım? gülmek daha iyi değilmi?" diye sorabilirsiniz. Tabi yaşadığımız zamanda gülerek ve güldürerek yararımız çok olur ama bazen gerçek, içten, samimi, doya doya ağlamak bizi gerçek hayata dahada objektif bakmamızı sağlayacaktır. Daha rahatlamış ve neyin ne olduğunu daha canlı düşünmemizi sağlayacaktır. Ağlamak tüm kutsallar tarafından da önemlidir hatta dinimizde bile bir kaç damla yaş tanesinin neleri çözebildiğini hep dinler ve öyle itikat ederiz. Ama öyle ağlama ki, gülmenin habercisi, öyle ağlama ki, kahkahanın işaretçisi olacak şekilde bir ağlama.

Kahkaha. biraz itici bir cümle gibi gelmişitir bana. Halbuki her defasında avazımın çıktığı şekilde yapmak istediğim ve yapanlara gıpta ettiğim bir fiildir. Kahkaha unutturan, kendini kaybettiren bir eylem. Bir nevi afyon.  Peki neden bu kahkaha insanlara itici gelir? Belki alaylar hep kahkaha eşliğinde yapılıyor, belkide inaçlarımız engelliyor. Mesela çok güldük başımıza birşey gelecek inancı. Ama iyi bir motivasyon tekniği, iyi bir tetikleyici mekanizmadır.

Aslında bu bahsettiklerimin hepsi boşa yapıp, boşa yorgunluğumuza sebep olan şeyler. Halbuki sevmeyi tam severek, ağlamayı tam ağlayarak, gülmeyi tam gülerek yapsak hayatı tam yaşamış olur, hayatta bizi bu kadar yormuş olmayacaktır.

Hadi boş ver bunları da kalk biraz gül, güldür, ağla, sev...

Saygılarımla.