25 Şubat 2012 Cumartesi

BİR SORUN

BİR SORUN
Hiç biri konuşurken sıkıldığınızı  hissediniz mi?
Peki neden? O kişiye karşı bir önyargınız olduğu için mi? Yoksa o kon hakkında başka şeyler mi biliyorsunuz?
Aslında tek sorun dinlemek yerine dinlenmeyi seviyoruz. Bu hep böyle olmuştur. Hani küçük çocuklar, büyüklerine hep soru sorarlar ya. Büyüklerde o ısrarlara kızarlar. İşte sorun buradan geliyor. Haaa aynısı o büyüklere de küçükken yapılmıştı ve bu iş silsile yoluyla devam ede geldi.
***
Peki sonuçları neler oldu?
Pasif, meramını ifadede zorlanan, kendine güvenini yitirmiş, içe kapanık, devamlı destekle ayakta duran, dayanakları gidince dımdızlak ortada kala kalan genç ama boş dimağlar. Daha bitmedi, büyüklerin hiç memnun olmaması ve tenkitlerle de cabası.
Bu bağlamda, kendi varlığının ispatı için hata yapma potansiyeli yüksek, asi, asabi, saldırgan (burada tartışılacak noktalar var)  bir nesil. Ve o  büyükler düşünür “Acaba biz nerede yanlış yaptık?”
***
Baba ve oğlu bahçede otururlarken bir serçe gilir konar ağaca, babası sorar.
-Bu ne? Oğlu
-Serçe baba. Sonra bir serçe daha gelir, babası;
-Bu ne? Oğlunun sesinde bu sefer biraz kızgınlık belirtileri.
-Serçe baba serçe. Babasın sorusu bir daha tekrar edince oğlu babasına sesini yükselterek.
-Yeter be serçe diyorum yaa neden anlamıyorsun?
Babası üzgün bir şekilde cebinden çıkardığı küçük bir not defterinin bir sayfasını açıp oğlunun okumasın ister. İçinde şu yazmaktadır;
“Henüz 3 yaşına girmiş olan oğlumla parka gitmiştik. Bir kuş gördü “Bu ne?” dedi. Ben “Serçe” diye cevap verdim. Bu hadise 32 kere tekrar etti. Her defasında ona aynı cevabı verdim hiç sıkılmadan”
***
Yani zaman insanın tahammülsüz ve tek doğrucu olmasının başlıca sebebi  bu. Neden yeni nesiller için daha hassa olmayalım. Hem de şimdi başlayalım buna.
Vakit çok geç olmadan.
Saygılarımla…                                                                                                                          25.02.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder